Uyandığında çakıllı bir yolda sarsılarak ilerleyen bir kamyonun ön koltuğundaydı. Biraz daha kendine geldiğinde yavaşça şoför koltuğundaki adama baktı. Tanımıyordu.
“Uyandın mı dayı?” diye seslendi adam. Keyfi yerinde gibiydi. “Nasılsın, iyi misin?” diye devam etti.
“Sen kimsin? Beni nereye götürüyorsun?” diye sordu adama. “İsmim Eyüp. Seni köye dönüş yolunda kenarda baygın yatarken buldum. Şimdi köydeki doktora götürüyorum. Telaşlanma, kötü biri değilim.” dedi adam, ve devam etti: “Sen iyice kendine gelene kadar sana bir hikaye anlatayım da, yol daha kolay geçsin, biraz daha vakit var.”
“Ben ne yaşıyorum lan” diye geçirdi içinden, hiçbir şey hatırlamıyordu. “Olur” dedi, sessizce.
“İstanbul’da iki erkek kardeş yaşarmış. Küçük yaşta ailelerini kaybedip, sokakta yaşamaya başlamışlar. 4 yaş büyük olan abi küçükken hırsızlık, büyüyünce gasp, derken, karanlık biri olmuş. Yirmili yaşlarda iken sokaklar ondan soruluyormuş. Ama kafası kırıkmış biraz. Çok içermiş. İçince karısını, çocuklarını çok dövermiş. Araya girince kardeşini de dövermiş. En çok kardeşini dövermiş, niyeyse. Hastanelik etmiş çoğu zaman. Bir gün yine araya giren kardeşini böyle döverken öldürüvermiş. Kardeşi yerde kanlar içinde yatarken de ceketini alıp çıkmış, gitmiş. Ertesi gün hem durumu kontrol etmesi, hem de karısına haber salması için bir adamını eve göndermiş. Ortalık sakinmiş. Evde de kimse yokmuş. Meğer kardeşi ölmemiş, yengesiyle çocukları da alıp, kaçmışlar. Adam çok aramış ama bulamamış izlerini.”
“Kurtulduklarına sevindim” dedi, adama, “Sonra ne olmuş?”
“Sonra…” dedi adam “kaçtıkları şehirde yaşlı bir karı kocanın evine sığınmışlar. Bağ bahçe gütmüşler, çiftçi olmuşlar. Yaşlı karı koca ölünce de çocukları olmadığı için varlıklarını bunlara bırakmış. Bunlar kendileri ve altı çocuk yetmezmiş gibi köydeki bir yetimi de evlat edinmişler. Çocuklar okumuş, üniversiteye gitmiş, evlenmiş. Evlatlık olan liseden sonra okumak istemeyince bunların yanında kalıp, onlara bakmış. O da evlenmiş.”
“Abisine ne olmuş?” diye sordu adama.
“Onu hiç öğrenmemişler, merak da etmemişler.”
“Bu hikayede yengesini alıp kaçan sen misin?” diye sormuş adama. Gevrek gevrek gülmüş adam.
“Keşke” demiş, “bak ben dahil kaç insanın hayatını kurtarmış.”
“Sen dahil mi?” der gibi yüzüne baktı adamın.
“Evet, ben o adam değilim ama onun evlat edindiği yetim çocuğum.”
“O adam kim peki?”
Eyüp, yüzünde tatmin bir tebessümle yolcusunun ceketinin cebine uzanıp oradaki kimliği çıkarttı ve eline bıraktı. Çakıllı yolda sallana sallana sessizce ilerlediler, elindeki kimlikte yazan isme ve fotoğrafa bakarken:
Gökhan Arabacı.
Doğum yeri İstanbul.